inşaat devam ediyor

yakında diyeceğim ama yalan, yavaş yavaş geliyorum

1 Şubat 2012 Çarşamba

sanal kimlik bunalımı aforizmaları

bunları yazdığım sırada tivitır takipçi sayımın 34 olması beni öyle bir rahatlatıyor ki bilemezsiniz. tabi yazının devamını okursanız anlayabilirsiniz.


sosyal ağlardan oluşan tüm siteler dahil aslında bu konuya; nedeni ise İnternet ile azcık işi olan herkesin zaten feysbuk, tivitır, firiends bilmem ne falan üyelikleri var. yalnız kimlikleri henüz açıklamamışlarsa oradaki durum genelde şuna bürünüyor :


yeni bir kimlik edinme, sebebi çok basit : ÖZGÜRLÜK! hayatında yaşayamadığı ego tatminini istediği kişiye ayar vererek, insan içinde ağzına alamadığı küfürleri ederek, savunamadığı bir fikri rahatça dile getirerek vs. vs. bir süre sonra ise ahkamlar, toplumsal genellemeler ve nihayetinde ÖZGÜVEN tavan!


ilk hesap açma dönemini henüz yaşadığım için şahsen kendim ve ben oturdum takipçisi (follower) olduğum kimselerin eğer ki  takipçi sayıları bana göre uçmuş durumda ise böyle bi "takip etmezsen sikime" durumları olduğunu farkettim. velhasılı (biz olmasak sen hiçtin oluum!) elde edilen nedir çok anlamış değilim. bazılarında ise günün 20 saati online olma durumu var. meraklardayım aslına bakarsan, napıyosun abi o kadar saat? işsizsindir, öğrecisindir de hiç mi yemiyosun, içmiyosun -doğal devamı- sıçmıyosun? geçtim ulan sevgilin falan da mı yok? sevişebilecek durumda olur insan yahu arada sırada :D 


bir de şunu farkettim ki ünlülere yavşama, karşılık gelmeyince de ardından sallama çokta işe yaramıyor, hatta ardından takipsizlik kararı (unfollow) geliyor. zaten saçma değil mi (adam ünlü amk!) seni diğerleri neden sallasın ki, bildiğin kendi ayağına sıkma durumları işte!


bu ve buna benzer hikayeler sinsilesi; yani sanal yaşam da artık doğmuş ve hızla büyüyor. kendi kimliğimizin yanında artık sanal kimliğimizde oluşmuş. ben boşuna demiyorum "bir mezarlık dolusu ceset çıkar benden" diye.


sanal kalın :D



30 Ocak 2012 Pazartesi

sanı

diğer anahtarın sende olduğunu biliyorum ya,
kapıyı açıp içeri girdiğimde hep sen geldin sanıyorum
hem de her seferinde yanılacağımı bile bile,
umut işte!

23 Ocak 2012 Pazartesi

kül

arası açılıyor her aklıma düşüşünün,
zihnimde yaktığın fotoğraflarım,
                                    fotoğrafların,
                                             fotoğraflarımız.

hepsinin külünde bir damla gözyaşım,
yetmeyecek biliyorum, korkuyorum,
hiçbir anıyı kurtarmaya...


11 Ocak 2012 Çarşamba

geçit

ne hallerdeyim; sövgü doldum yine.
hangimiz umrundayız ki zamanın,
kapanırken kapılarımız bir bir yüzümüze.
acırım sadece kendime,
mücrim oldum kendi gözümde.
aramaya gerek yok sebebi bende saklı, geçmişin unutulmaz günahları!


hem mutluluk neyine senin,
saatler akmışken ardına,
ya yol ver geçsin içinden acının şah'ı,
ya dur önünde kaçsın aklı!



2 Ocak 2012 Pazartesi

bmdccb hikayesi

düşünüyorum çok uzun zamandan beri aslında, bir bedeni gömerken boşaltabiliyorlar mı içindekileri?
hepimiz bedenimizin içine o kadar çok bilgi yüklüyoruz ki; aile, çevre, arkadaş, iş vs. nihai olana ulaşabilmek için tüm çaba. bahsi geçen her etkileşimde bir başka kişilik doğuyor içimizde. çocukken ayrı, ergenken çok ayrı (hatta acayip) tiplere bürünüyoruz. olgunlaşma evresinde hepsini oturtmaya çabalıyoruz bazı hallerimizi özleyerek. kendimizi bulduğumuzda aslında, hayat devam ederken tanıştığımız bir sürü kendimizin bileşimini birleştiriyoruz. bu nedenle aklıma düştü bu blog'a adını vermeme neden olan içeriği uzun ama kendisi kısa cümle : birmezarlıkdolusucesetçıkarbenden!







1 Ocak 2012 Pazar

TUTUŞTURUCU

tutuklaşmak ne garip;
dilinin dönmediği bir kelimeyi söyleyememekten çok öte.
beyninin veremeyecek cevapları var sanki.
karşına çıkan sadece bir cümle ki yapısını, öğelerini, kökünü öğrenmeye zorlandık yıllaraca
velakin ağzımdan çıkacağı boşverdim beynim sustu!!!


29 Aralık 2011 Perşembe

HESAPLAŞ(MA)

Oyunlar oynardık, çimlere basma kaygılarımız yokken.
şler, ufkumuzu genişletecek, geleceği şekillendirecek hayaller kurardık.
şünce suçu yoktu, hakim ceza indirimi yapamazdı daha
Mahallede gammazcı çocuklar vardı ama ceza ehliyetimiz yoktu henüz.

Korku, şiddet masalları dinler okurduk
Gece kararınca canlanırdı hikaye;
Gücünü konuştururduk hayallerin, ertesi güne yarıştırırdık korkuları…
Oyunlar dedik şiddeti seven, adam asmaca oynardık küçükken.
Büyüdük idamı kaldırdılar, oyunu yasakla(ya)madılar hala…
Küçüklere yasak olsa nolur?!
Ağlardık biterdi tüm cezalar.
Büyüdük, anne-baba oldu çoğu;
Ağladılar, düşündüler, çoğu taşındı hatta bu ülkeden
Cezaları hala gurbet gibi bekliyor doğdukları ülkede.
Büyümeselerdi keşke, ağlasalardı geçerdi hepsi…

Sorgulama sorunsalı yaşadım aylar süren, belki yılını doldurdu
Ben hala içine bir şey dolduramadım, fındık kabuğuna sığmadı bir türlü cevaplarım.
Gazete köşelerini, yazarlarını, manşetlerini okudum
Kitaplar, şiirler, oyunlar okudum
Çare yoktu düşünmeye
                                 Düşündürmeye vakit yoktu belki..
Ekmeğin pahalı olduğu bir ülke ki burası;
Yıllarca bunun için çalışıyor insanlar ve düşünemiyorlar bu yüzden.

Eski, yeni, adı hatırda olmayan sevgililer çıkıyor karşıma
Hepsi yabancı şimdi.
Teni başka tenler kokuyor muhtemelen
Benim kokumun üstü kaplanmış birkaç terleme sonrası.
Bazen sorumsuz açılmış bir bayram kutlaması “alo” ve “iyi bayramlar”;
Zehir oluyor bu konuşma sonrası,
Uzatmaya kalkıyor aklın ürettiği soruları.

Çare yok büyüdük, oyunlar bitti
Dediler: “du bakalım,oyun şimdi başlıyor”.
Büyük masalarda, büyük büyük adamlar var bizi bekleyen
Uzaktan izliyorum kartlar dağıtılırken, masaya oturmaya korkuyorum ben.
Ki,
Küçükken oynadığım oyunlardan hala korkuyorum.
Sorularım var cevaplarını alamadığım.
Boyum küçük, santimetredeyim daha
                                           metre olunca gelir aldırırım ölçüsünü.

Tek kalmasam, Doğrucu Davut’la arkadaş mı olsam?
İyi bir ikili olsak
bağırsak
çağırsak
eylemleşsek
fiilin tüm çekimlerini kullansak
üçüncü çoğulları toplasak
aralarına dalsak.
Sesimiz çıkar çok, eskisinden fazla bağırsak.
Zamanı gelince köşelerde yazdıklarımızı satsak
salonlarda oyunlarımızı oynasak
zengin olup, başkalarının hayallerini çalsak
herbişeyi unutup medya patronlarına soytarı olsak
atsak
tutsak
kendi derdimize yansak
vicdanımızı aldırsak, bi küçük operasyon geçirip
kimliğimizi taşısak
bi başka bayrağın altına
                                     mı koşsak??